Bir üretim faktörü olarak değerlendirebileceğimiz
enerjinin önemi, Türkiye gibi enerjide dışa bağımlı bir ülkede daha da fazlalaşıyor.
Çünkü cari işlemler açığının büyük bölümü enerji ithalatından kaynaklanıyor.
Milyar Dolar
|
Cari Açık
|
Enerji İthalatı
|
2014
|
46,5
|
54,9
|
2015
|
32,2
|
37,8
|
2016
|
32,6
|
27,2
|
2017 (Ocak- Nisan)
|
11,6
|
10
|
2014’de 46,5 Milyar dolarlık cari
açığın 2015’de azalmasının ana nedeni, Brent ham petrol fiyatının 100 dolardan
35 dolara düşmesidir. Petrol fiyatındaki düşüşler enerji ithal eden Türkiye’nin
dış ticaret açığını azaltıyor, dolayısıyla cari açık düşüyor. Petrol
fiyatlarının yükselmesi ise cari dengeyi bozuyor ve Türkiye ile ilgili
risklerin yükselmesine, dolayısıyla kredi notunun azalmasına yol açıyor. Bunun
sonucu ise, gerekli dış finansmanın daha yüksek maliyetlerle sağlanması oluyor.
Bu nedenle konunun önemi büyük ve siyasetin enerjide yeni alternatiflere özel
bir ilgi göstermesi gerekiyor.
2020’de sona erecek Kyoto Protokulu’nun
yerine 2015 Aralık ayında 195 ülkenin oy birliği ile kabul ettiği Paris
Antlaşması yürürlüğe girecek. Amaç yüzyılın sonunda küresel sıcaklık artışını
1,5- 2,0 ile sınırlamak ve fosil yakıt kullanımını azaltarak temiz enerji
teknolojilerine geçiş yapmak. Çünkü dünyanın yaşanabilir olması için ekosistemi
tehdit eden karbon emisyonunun azaltılması çok acil ihtiyaç.
Türkiye’nin
enerjide dışa bağımlılığı yüzde 75. Enerji ithalatı, toplam ithalatının
yaklaşık yüzde 20’sini oluşturmakta. İhtiyaç duyduğu yüksek büyüme enerji
talebini arttırıyor, petrol ve doğal gaza bağlı enerji kullanımı da cari açığı
büyütüyor. Bu süreç yıllardır Türkiye’de yaşanıyor ve dış finansman ihtiyacı dramatik
biçimde artıyor. Bir başka ifadeyle; ekonomik büyüme, yüksek enflasyonu bir
maliyet olarak yaratabiliyor. 2016’da Türkiye yüzde 2,9 gibi çok yetersiz büyüdü,
ham petrol fiyatlarının varili ortalama 45,44 Dolar olması da cari açığın
azalmasını sağladı. Ancak, Türkiye’nin gelişmiş ülkeler kategorisinde yer alabilmesi,
büyüme oranlarını yüzde 7’nin altına düşürmemesine bağlı. Petrol fiyatları bu
düzeyde kalsa bile dış finansman ihtiyacı yükselmesi enerji ithalatından dolayı
kaçınılmaz. Artık kronik hale gelen dış finansman ihtiyacını düşünürsek enerji
ithalatını düşürmemizin ne denli yaşamsal öneme sahip olduğu anlaşılır. 2017’de
ilk beş ay içinde hisse senedi ve DİBS karşılığı 4,5 Milyar Dolar sıcak para
Türkiye’ye girdi. “Kırılgan Beşli” olarak tanımlanan gelişmekte olan ülkeler
arasında enflasyon oranı en yüksek ülke Türkiye ve mevcut borç stokunu
çevirebilmek için dış finansman, ancak enflasyonun üzerinde çok yüksek faiz ödediğimiz
için geldi ve de gelmeye devam edecek. Çünkü gelişmiş dünyada böyle bir faiz
yok.
Üretim düzeyinin artması, dış
ticaret hacminin genişlemesi, ortalama gelir düzeyinin yükselmesi ve hızlı
kentleşmenin sonucu enerjinin her alanda hızlı tüketilmesine yol açıyor. Bu
dönüşüm süreci, Türkiye gibi enerji bağımlısı her ülke için büyük sorun
yaratmaktadır. Yapılması gereken enerjide dışa bağımlılığı azaltmaktır. Alternatif
yenilebilir enerji kaynaklarını geliştirmek, var olan üretimi arttırmaktır.
Uzmanlar Türkiye’nin potansiyel yenilebilir enerji kaynaklarından, ancak yüzde
15 oranında yararlandığını söylemektedirler. Türkiye bu alanlara yatırım yapmaktadır,
ancak yeterli değildir. Uluslararası Enerji Ajansı verilerine göre, 2015
yılında dünyada devreye giren enerji santrallerinin yüzde 90’ı yenilebilir
enerjilerden oluşmaktadır.
Dünyanın geleceğini tehdit eden
karbon emisyonunun 2/3 ü enerji sektöründe kullanılan fosil yakıtlardan
kaynaklanmaktadır. Dünyanın geleceği, iklim değişikliğini durdurmaya, durdurmak
ise mevcut enerji sorununu çözmeye bağlıdır. Ancak, Türkiye’de enerji
politikaları dünyadaki trende ters niteliktedir. Haziran 2016’da Elektrik
Piyasası Kanunu’nda değişiklik yapılarak kömürle çalışan termik santrallerine
teşvik getirilmiştir.
Bilindiği gibi, enerji yatırımları
ancak büyük sermaye sahipleri tarafından kurulabilmektedir. Türkiye’de enerji
sektöründe yapılan özelleştirmeler sonucu;
kamunun üretimdeki payı 2002’de yüzde 60 iken 2015 itibarıyla yüzde
21,5’e düşmüştür. Bugün enerji sektörü ağırlıklı olarak özel sektörün elindedir
ve yüksek kar hedefiyle faaliyet göstermektedir. Bu santraller yüksek
kapasitelidir ve büyük oranda fosil yakıt kullanmaktadır. 2001 yılında 8,5
milyon ton kömür ithal ederken, 2015 itibarıyla bu rakam 31,5 milyon tona
yükselmiştir. İthal edilen bu kömürlerin yüzde 44’ü termik santrallerinde
kullanılmıştır. İthal kömüre dayalı elektrik üretimi 2002’de sadece 145 MW
iken, 2015’de bu rakam 6.459 MW’a çıkarılmıştır. Sadece Çanakkale’de mevcut 4
termik santrala yakın zamanda 15 termik kömür santrali eklenecek ve 19
santralın yalnız 3’ü yerli kömür kullanacaktır. Dolayısıyla ithal kömüre
bağımlılığımız ve yaratacağı sorunlar daha da artacaktır.
Dünya yenilenebilir enerji
kaynaklarına yönelmiştir ve katılımcılığa dayalı bir elektrik piyasası oluşturma
çabaları vardır. Ancak, yenilenebilir enerji alanında “Elektrik Kooperatifleri”
ciddi bir seçenek olarak karşımızdadır. Uzun yıllardan bu yana, başta ABD olmak
üzere birçok ülkede bu kooperatifler üretim ve dağıtım yapmaktadır. Özellikle
Paris İklim Zirvesi hedeflerine uygun olarak yenilenebilir enerji üretimine
doğru bir yönelim ortaya çıkmıştır. Yenilenebilir enerji üretim tesisleri küçük
kapasitelidir ve tüketim noktalarına yakın yerlerde kurulabilmektedir. Bu arada
tüketicilerin kendi ihtiyaçlarını karşılamak üzere üretim yapması, bu üretimi
de ortak bir çatı altında gerçekleştirmesi katılımcılığı arttıracak niteliktedir.
Kooperatiflere halen lisanssız elektrik üretim izni verilmiştir, ancak
şirketlere verilen hakların kooperatiflere de verilmesi ve lisanslı üretim
yapabilmeleri sağlanmalıdır. Bu alanda Almanya, Danimarka, ABD, Brezilya,
Bolivya örnek alınacak ülkelerdir.
Enerji ithalatının ekonomiye
getirdiği yüklerin azaltılması, dışa bağımlılığımızın yanında dış politika ve
güvenlik sorunlarının da azaltılması demektir. Türkiye’nin doğal gaz ve kömür
kullanarak yaptığı elektrik üretimin azaltılması, yüksek potansiyel arz eden
rüzgar, güneş, jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi acil
bir gerekliliktir. Halen bu alandaki üretimler sembolik diyebileceğimiz
büyüklüktedir. Türkiye, katma değeri yüksek üretimlerde enerji ihtiyacının
artacağını, bu nedenle enerjiyi kesintisiz
ve zamanında karşılanmasının önemi anlamalı, yerli kaynakların kullanımının ve
mümkün olduğunca ithalatçı ülke çeşitliliğine gidilmesinin enerji arz güvenliği
açısından yaşamsal öneme sahip olduğunu görebilmelidir.
Tuygan ÇALIKOĞLU
tuygan@hotmail.com www.tuygancalikoglu.com.tr
Kaynak: http://dergipark.gov.tr http://www.tuik.gov.tr http://www.tcmb.gov.tr http://www.karaatlas.org/harita http://enerjienstitusu.com https://www.iea.org