Kurguladığı yeni sistemin tüm hazırlıkları tamamlanmış, alt
yapısı için gerekli yasal düzenlemeler kanun hükmünde kararnamelerle birbiri
peşi sıra yayınlanıp yürürlüğe girmiş ve Erdoğan tasarladığı yönetimin resmen
başlayacağı yemin seremonisini de tamamlayarak 2023' e kadar sürecek
Başkanlığın son eşiğini de geçmiş…
Artık herkes gibi yeni kabinenin kimlerden oluştuğunu
öğrenmek için "Başkanın" yapacağı açıklamayı beklemekteyim.
Tüm haber kanalları da o bekleme zamanını boş geçirmemek
için ekranlara çıkardıkları bir takım isimlere yorumlar yaptırmakta, yorumcular
da 'ülkeyi uçuşa geçirecek' yeni dönemin kerametlerini anlatıp durmakta…
Yeni dönemin yeni şöhreti köşe yazarları da var
değerlendirme yapanlar arasında, akademi dünyasından isimler de…
İşte adının önünde yer alan akademik kariyeri sayesinde
öğretim üyesi olduğunu anladığım biri, aldığı notlara çaktırmadan göz atıp,
makineli tüfek gibi ABD Başkanlık sistemiyle Türkiye' nin eşiğinden geçtiği
yeni model arasında paralellikler kuruncaya kadar tepkisiz kulak misafiri
olduğum monolog, "bu kadarı ancak okumuş cehaletiyle mümkün olabilir"
noktasına evriliyor.
Gerçekten de ABD' nin 231 yıllık anayasasıyla sürdürdüğü
federal sistemle, Erdoğan' ın Türkiye' ye giydirmek için tasarladığı eşi
benzeri zor bulunur elbise arasında bağ kurmak için özel çabanın ötesinde
apayrı bir gayret gerekiyor.
Aradaki farkların ne olduğunu anlamak için öyle geniş
kapsamlı araştırmalar yapmaya da gerek yok.
Günlerdir tüm ABD, Başkan Trump' ın boşalan Yüksek Mahkeme
(Anayasa Mahkemesi) üyeliğine kimi atayacağı konusuna kilitlenmiş durumda.
Muhtemel adaylar hakkında sayfalar dolusu makaleler
yazılıyor, en küçük detayına varıncaya kadar geçmişleriyle ilgili haberler
yapılıyor.
Bir Başkan, anayasanın kendisine tanıdığı yetkiye dayanarak
dilediği ismi Yüksek Mahkeme üyeliğine getirir, destekçisinden muhalifine
herkese de saygı duymak düşer diye düşünüyorsanız, durum pek öyle değil.
Değil çünkü, 1787' de ABD anayasasını yapan kurucu babalar,
ister seçimle gelsin, ister bürokrat olarak atansın, ister Establishment olarak
tanımlanan yönetici elit veya devlet aklı dediğimiz seçkinler olsun, hiç kimse
gücü eline geçirip te halkın ensesinde boza pişirmesin diye her önlemi almaya
gayret etmişler.
Bunu da fren-denge mekanizmalarıyla sağlamaya çalışmışlar.
Bakanların, Büyükelçilerin, önemli bağımsız kurumların
başına getirilecek olanlarla ilgili Başkana atama yetkisi verilmiş ama,
atanacak isimler için Senato onayı da şart koşulmuş.
Trump gibi her konuya bodoslama atlayan birine bile kılı
kırk yardıran, 'kimi Anayasa Mahkemesine aday göstereceğine dair' uzun zamandır
titiz çalışmaya iten de bu ONAMA mekanizması…
Çünkü Trump, boşalan Anayasa Mahkemesi üyeliğine doğrudan atama
yapamıyor, isim önerebiliyor. Bir başka ifadeyle, belirlediği ismin
kesinleşmesi Senato çoğunluğunun onayına bağlı.
Önerdiği ismin Federal Yüksek Mahkeme üyelik koltuğuna
oturması için, önce Senatoda oluşturulan özel komitedeki sorgulamadan yüzünün
akıyla çıkması ardından da Senato' nun bu konuda düzenlenen özel oturumda
onaylaması gerekiyor.
Trump, görevlendirdiği özel ekibin belirlediği 25 isimlik
listeyi 4' e indirmiş, ancak bu 4 ismi düne kadar sır gibi saklamıştı. Hafta
sonu kafasındaki 4 isim arasından kimi önereceğini belirlemiş olmalı ki,
Türkiye 9 Temmuz günü yeni sistemle ilgili en önemli virajı dönerken, ABD' de
Trump, Brett Kavanaugh' u atadığını duyurdu.
Yüksek Mahkeme üyeliğine kimin getirileceği neden önemli?
Önemli çünkü, kendileri ayrılmadığı sürece ömür boyu görev
yapacak 9 üye her ne kadar tarafsızlık temel ilkesine uymaları beklense de,
sonunda onlar da herkes gibi siyasi sosyal ilişkileri, ideolojik görüşleri olan
insanlar.
Ve o nedenle 9 üyeden oluşan Mahkemenin vereceği, ABD' de
yaşayan tüm bireyleri doğrudan etkileyen her türlü karar, bu 9 üyenin dünya
görüşleri, olaylara yaklaşımlarından etkileniyor.
Örneğin 2000-2008 yılları arasında Başkanlık görevini
sürdüren George Bush döneminde boşalan koltuklara yapılan atamalarla Yüksek
Mahkeme muhafazakarların ağırlıkta olduğu yapıya dönüşmüş ve aldığı kararlarda
bu muhafazakar yön ağır basmıştı.
Obama döneminde denge bu kez 6-3 liberal görüşten yana
olanların lehine değişti.
Geçtiğimiz yıl Trump, Obama döneminde ölen üyenin yerine
muhafazakar yargıç Neal Gorsuch' u aday gösterdi ve Senato' nun onayı sonrası
Yüksek Mahkeme' de liberallerin ağırlığı 5-4'e düştü.
Bıçak sırtı denge, geçtiğimiz günlerde 81 yaşındaki yargıç
Anthony Kennedy' in artık emekli olmak istediğini açıklamasıyla Trump' ın
karşısına altın fırsat çıkardı.
31 Temmuz günü görevi bırakacak olan Kennedy, son yıllarda
mahkemeden çıkan liberal kararların tümünde anahtar role sahipti.
Ayrılmasının ardından Trump' un dün atayacağını açıkladığı
Kavanaugh' u eğer Senato onaylarsa artık Yüksek Mahkeme kararlarında, örneğin
kürtaj gibi, göçmenlere yönelik bağlayıcı nitelikteki uygulamalar gibi sürekli
tartışma konusu olan kararlara muhafazakar üyeler damgasını vuracak.
Senato' nun onaylamama olasılığı var mı?
Senatoda Demokratlar 49, Cumhuriyetçiler 51 sandalyeye
sahip. Bu nedenle oylama her türlü sonuca gebe ve büyük pazarlıklar döneceğini
öngörmek zor değil.
Bunca analizi, her şeyin kurum ve kurallarıyla sonuna kadar
işlediği ABD ile 'kervan yolda dizilir' misali Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi
ardından dün yemin ettikten sonra gelen sorular üzerine kendisini 'Başkan'
olarak tanımlayan ve her şeyi kendisine bağlayan Erdoğan Türkiyesi arasındaki
farkı anlatmak için yaptım.
ABD' de Trump' ın aldığı her karar, ister muhafazakar ister
liberal görüşlere sahip olsun, tümü de ülkenin en saygın hukukçularının ve
ondan da önemlisi Kongre' nin denetimine açık, onayına bağlı.
Türkiye' de ise yasama, yargı, yürütme bir yana, ilaç
fiyatlarının tespitine kadar her şeyi, ama istisnasız her şeyi kendine
bağlayan, her konuda son karar merci olarak kendisini ilan eden, ülkenin
denetimsiz tek adamına bağımlı artık kaderlerimiz…
Türkiye' de Erdoğan' ın eriştiği gücü en iyi tanımlayan
analizlerden biri, Almanya' nın saygın gazetelerinden Süddeutsche Zeitung'un
bugünkü (10.7.2018) sayısında yer alıyordu.
Şöyle deniyor analizin bir yerinde:
"Erdoğan'ın damatlarından biri seçim kampanyası sırasında ‘Erdoğan
aya dört şeritli otoyol yapacağını söylese iktidar partisinin seçmeni ona
inanır', demişti. Erdoğan şimdi mutlak kudretiyle yıldızlara uzanabilir. Ancak
otoyolun ne bariyeri ne de emniyet şeridi var. İkinci Türkiye Cumhuriyeti'nde
iktidarı kontrol mekanizması olmayacak. Hata sistemde yatıyor. Sistem,
Erdoğan'ın sandığı kadar sağlam çıkmayabilir.”